İYİNİYET
Türk Medeni Kanunu 3. maddesinde iyiniyetten söz etmekle birlikte iyiniyet kavramının tanımına yer vermemiştir. Ancak, aynı kanunun 1024. maddesinde kötüniyetli kişi tanımlanmıştır. Anılan bu hükmün birinci fıkrasına göre, “Bir aynî hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz”. Bu hükümden yola çıkıldığında, bir durumu bilen veya bilmesi gereken kişinin kötüniyetli olduğu, yani iyiniyetli olmadığı sonucuna ulaşılır. Buradan da iyiniyetin tanımını çıkarmak mümkündür.
Bir olayı bilmek veya bilmemek gibi sübjektif bir esasa dayanan iyiniyet, bir hakkın kazanılmasına engel olan hukukî bir eksikliğin bilinmemesi veya bilinmesinin gerekmemesidir. Diğer bir ifadeyle iyiniyet, bir hakkın doğumuna engel olan bir durumun olaydaki varlığı veya gerekli unsurlardan birinin yokluğu hakkındaki mazur görülebilir bir bilgisizlik veya yanlış bilgidir. Bu çerçevede iyiniyet hakların kazanılmasına hizmet eder. İyiniyetli olmanın sonuçları medeni hukukun tüm dallarında görülür. Ancak iyiniyet sadece kanunun iyiniyeti düzenlediği durumlar bakımından söz konusu olabilir.
İyiniyetin Unsurları
İyiniyetin kişideki mazur görülebilen bir bilgisizlik veya yanlış bilgi olarak tanımlanması açık bir şekilde iki unsurun varlığını göstermektedir. Bu unsurlar “bilgisizlik veya yanlış bilgi” ve “bilgisizliğin mazur görülebilmesi” şeklinde sıralanabilir.
Bilgisizlik veya Yanlış Bilgi
İyiniyetten söz edebilmek için öncelikle, bir hakkın doğumuna veya sonuçlarını meydana getirmesine engel olan bir durumun varlığı hakkında bilgisizlik veya yanlış bilginin olması gerekir. Örneğin, satın alınan bir televizyonun çalıntı olduğunun bilinmemesi, evlendiği kişinin evli olduğunun bilinmemesi, tapu kütüğünde malik olarak gözüken kişinin gerçekte o taşınmazın maliki olmadığının bilinmemesi gibi.
Bilgisizliğin Mazur Görülebilmesi
Bir kimsenin iyiniyetinden söz edebilmek için bilgisizliğinin veya sahip olduğu yanlış bilginin normal olarak karşılanabilmesi yani mazur görülebilir olması gerekir. Bazı durumlarda kişilere yüklenmiş “kanundan dolayı bilme yükümlülüğü” vardır. Kişinin iyiniyetinden söz edebilmek için bu bilme yükümlülüğüne aykırı davranmamış olması zorunludur. Kanundan dolayı bilme yükümlülüğü, kanun hükümleri gereğince ilan edilmesi gereken konularda ve açıklık ilkesine bağlı olarak tutulan sicillerde bulunmaktadır. Örneğin, tapu siciline kayıtlı olan bir durumun bilinmediği ileri sürülemez. Tapu kütüğündeki mevcut bir tescile rağmen, bu husus hakkındaki bilgisizlik veya yanlış bilgi mazur görülemez.
Bazı durumlarda da, “durumun gereği olan bilme yükümlülüğü” söz konusudur. Kanun koyucu bu hususu şu hüküm ile açıkça ortaya koymuştur: “…durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz” (TMK. m. 3). Yani, bilgisizlik veya yanlış bilginin mazur görülebilmesi için kişinin kendisinden beklenen özeni göstermiş olması gerekir. Somut olayın mevcut koşulları gereği kişinin bilme yükümü varsa iyiniyet ile hak kazanmak mümkün olamayacaktır. Örneğin ülkemizde taşınmazların bir iki günlük sürelerde el değiştirmeleri sık rastlanan bir durum değildir. Bir gün önce satın alan bir malikin bir gün sonra taşınmazın tekrar satışını gerçekleştirmeye kalkışması alıcının bu durumu hiç araştırmadan taşınmazı alması halinde iyiniyet iddiasında bulunması mümkün olamayacaktır. Zira kişi kendisinden beklenen özeni gösterip gerekli araştırmayı yapmamıştır. Gerçekten de durumun gereği olan özeni göstermeyen kişi iyiniyet iddiasında bulunamayacaktır.
İyiniyetin İspatı
TMK. m. 3/I’e göre, “Kanunun iyiniyete hukukî bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır”. Kanun koyucu, iyiniyet aranan hallerde asıl olan onun varlığıdır demek suretiyle, onun varlığının değil, yokluğunun ispat edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Diğer bir ifade ile burada bir iyiniyet karinesi öngörülmüştür. İyiniyet karinesi bir kimseyi iyiniyetli olduğunu ispat etmekten kurtarır. Hukukumuzda çok kullanılan bu karinenin aksini iddia eden bu iddiasını ispatlamak zorundadır. Ancak iyiniyet iddiasında bulunan kimsenin de, gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Yukarıda açıklandığı gibi, gereken özeni göstermeyen kimse iyiniyetini ileri süremez.
İyiniyetin Sonuçları
Bazı durumlarda ve özellikle bazı hakların edinilmesinde iyiniyet korunmaktadır. İyiniyetin korunduğu hallere medeni hukukun bütün dallarında ancak özellikle eşya hukukunda rastlamak mümkündür. Eşya hukukunda iyiniyeti temel alan hükümlerden biri de TMK. m. 988 hükmüdür. Anılan bu hüküm gereğince, “Bir taşınırın emin sıfatıyla zilyedinden o şey üzerinde iyiniyetle mülkiyet veya sınırlı ayni hak edinen kimsenin edinimi, zilyedin bu tür tasarruflarda bulunma yetkisi olmasa bile korunur”. Bu hükme göre, sahibinin elinden rızası ile çıkan bir malın iyiniyetle kazanılması mümkündür. Örneğin A’nın B’ye kiraladığı televizyonun B tarafından C’ye satılması durumunda, tasarruf yetkisine sahip olmayan B’den televizyonu alan C iyiniyetli ise bu iyiniyeti korunacak ve televizyonun maliki olacaktır. Zira bu olayda B emin sıfatıyla zilyettir ve C de emin sıfatıyla zilyetten iyiniyetle ayni hak (somut olayda mülkiyet hakkı) kazanmaktadır. Taşınırlarda ve taşınmazlarda zamanaşımı yoluyla ayni hak kazanımlarında da yine iyiniyet aranmaktadır.
Para ve hâmiline yazılı senetler sahibinin elinden rızası dışında çıkmasına rağmen, bunlara iyiniyetle sahip olan kimseden iade etmesi istenemez. Örneğin, bir kimse sokakta bulduğu parayla kendisine bir dizüstü bilgisayar alsa, parayı kaybeden kişi, bilgisayar firmasına gidip parayı geri isteyemez.
İyiniyetin aile hukukunda da korunduğu durumlar vardır. Örneğin TMK. m. 147/III’e göre, “Evliyken yeniden evlenen bir kimsenin önceki evliliği mutlak butlan kararı verilmeden önce sona ermişse ve ikinci evlenmede diğer eş iyiniyetli ise, bu evlenmenin butlanına karar verilemez”. Türk Medeni Kanununda tek evlilik ilkesi, yani monogami kabul edildiği için, ikinci evliliğin yapıldığı sırada eşlerden birinin halen bir başkasıyla evli olması durumunda bu evlilik mutlak butlanla sakattır. Ancak, mutlak butlan kararı verilmeden önce ilk evlilik sona ererse ve diğer eş de iyiniyetli ise artık butlan kararı verilemez. Bu hüküm ikinci eşin mazur görülebilir bilgisizliğini, diğer bir ifade ile iyiniyetini korumaktadır.
Borçlar hukukunda da iyiniyetin korunduğu haller vardır. Bu hallerden biri sebepsiz zenginleşmedir. Sebepsiz zenginleşenin iade borcunun kapsamı belirlenirken iyiniyetli veya kötüniyetli olmasına göre farklı hükümler öngörülmüş ve iyiniyetli sebepsiz zenginleşen bir anlamda korunmuştur.
Son olarak belirtilmesi gereken husus iyiniyetin hangi anda arandığı hususudur. Bu durum esasen iyiniyetin kullanım alanına göre değişmekle birlikte kişinin iyiniyeti ya belli bir anda ya da belli bir süre boyunca aranır. Örneğin tapu kütüğündeki yolsuz tescile güvenerek işlem yapan kişinin ayni hak kazanabilmesi için işlem anında iyiniyetli olması gerekir. Buna karşılık bir kişinin olağan zamanaşımı gereği ayni hak kazanabilmesi için on yıl boyunca davasız ve aralıksız iyiniyetinin devam etmiş olması zorunludur.