Montesquieu
Charles-Louis de Secondat, baron de La Brède et de Montesquieu (18 Ocak 1689 – 10 Şubat 1755), daha çok bilinen adıyla Montesquieu, bir Fransız politik düşünürdür.
Kuvvetler ayrımı esasını ortaya atmıştır. 20 yıl üzerinde çalıştığı 18. yüzyıla damgasını vuran Kanunların Ruhu (De l’esprit des lois) adlı kitabında yasama, yürütme ve yargıyı birbirlerinden ayırmanın önemini vurgulamış ve “despotluk” kelimesinin yerleşmesinde diğer yazarlardan çok kendisi katkı sağlamıştır.[1]
Hayatı
Montesquieu 1689’da Bordeaux’da doğdu. Babası Jacques de Secondat, uzun soyluluk geçmişi olan bir askerdi. Annesi Marie Françoise de Pesnel ise La Brède Baronluğu unvanının Secondat ailesine gelmesini sağlayan varisiydi ve Montesquieu daha yedi yaşındayken öldü. Montesquieu, Bordeaux’da hukuk okudu. 1708’de avukat oldu. 1714’de yani yirmi yedi yaşında Bordeaux parlamentosunda yargıtay başkanı oldu. 1721’de yayımlanan Les Lettres Persanes (İran mektupları) büyük ilgi görünce Montesquieu görevini bir başkasına devretti. Avusturya’ya Macaristan’a İtalya’ya Hollanda’ya İngiltere’ye gitti. Kendini bilimsel çalışmalarına vermek için Brède şatosuna çekildi. Bir yandan doğa bilimlerine yönelirken bir yandan da toplumsal yaşamın koşullarını inceledi. Montesquieu 1755’de Paris’de yaşama gözlerini kapadı.
Eserleri ve düşünceleri
Bir siyaset sosyolojisi geliştiren Montesquieu, esas ününü toplum, hukuk ve yönetim tarzı konusunda gerçekleştirdiği karşılaştırmalı araştırmadan almıştır. Siyaset ve hukuk konusunda tümevarımsal ve deneysel bir yaklaşımı benimseyen filozof; olguları kaydetmek yerine anlamayı, görüngüleri konu alan karşılaştırmalı bir soruşturmayı, tarihsel gelişmenin ilkelerine ilişkin sistematik bir araştırmanın temeli yapmayı itmiştir. Siyaset konusuna, şu halde bir tarih filozofu olarak yaklaşan Montesquieu, farklı politik toplumlardaki farklı pozitif hukuk sistemlerinin çok çeşitli faktörlere, örneğin; halkın karakterine, ekonomik koşullarla iklime, vs. göreli olduğunu söylemiştir. O, işte bütün bu temel koşullara “yasaların ruhu” adını vermiştir. Montesquieu bu bağlamda üç tür yönetim tarzını birbirinden ayırmış ve bu devletlere uygun düşen yönetici ilke, iklim ve topraktan söz etmiştir. Buna göre despotizm büyük devletlere, sıcak iklimlere uygun düşer ve korkuya dayanır. Britanya örneğinde olduğu gibi ne soğuk ve ne de sıcak olan bir iklimin hüküm sürdüğü, orta büyüklükteki devletlere uygun düşen yönetim biçimi, monarşidir; söz konusu yönetim biçimi, şan ve şerefe dayanır. Buna karşın, soğuk iklimlere ve küçük devletlere uygun düşen rejim, demokrasidir; demokrasinin yönetici ilkesinin erdem olduğunu öne süren Montesquieu, tüm insanlar için geçerli olan tek bir doğa yasası ve evrensel bir insan doğası olduğunu kabul eden akılcılığa şiddetle karşı çıkmış ve kuvvetler ayrılığı prensibini ortaya atmıştır. Geometri alanında çok olmasa da çalışmalar yapmıştır. Üçgende alan ve benzerlik konularında birçok defa önerilerde bulunmuştur.
Yasaların Ruhu
Yasaların da tabi olduğu yasalar vardır. Kısaca yasaların da bir ruhu vardır. Montesquieu’ye göre ancak yasa düzeninin egemen olduğu bir toplum güçlü olabilirdi. Bu görüş tüm aydınlanma düşünürlerinin de ortak görüşü olmuştur. Her yasa toplumsal ihtiyaçların bir ürünüdür. Bu yasalar sosyal, ekonomik ve siyasi olabilir. Montesquieu, bu faktörlerin tümüne birden yasaların ruhu adını vermiştir. Din, geçmişte yaşanan olaylar, örf ve adetler de yasaların ruhuna etkide bulunur. Yani yasaların ruhu o yasaların meydana gelmesine yol açan faktörlerin tümüdür. Her ülkede yasaların ruhuna etki eden sebepler farklıdır. Ülkeler de bu farklılıklara göre biçimlenir.
Montesquieu, döneminin diğer filozofları gibi toplumların nasıl yönetildiği ve nasıl yöneltilmesi gerektiği konusunda üç yönetim biçimini belirlemiştir:
- Cumhuriyet: Yönetim yetkisi ve egemenlik halkın tamamına aitse demokratik cumhuriyetten; eğer halkın bir kısmına ait ise aristokratik cumhuriyetten söz edilir. Bu kesimin büyümesi, rejimi demokrasiye yaklaştırır. Cumhuriyetin dayanağı olan ilke erdemdir. Erdem ise yurt sevgisine, eşitliğe ve yasalara olan saygıya dayanır. Montesquieu cumhuriyeti küçük ülkeler için uygun görmüştür.
- Monarşi: Tek bir kişinin yasalarla belirlenmiş yönetimidir. Kralın yanında yasaları koyan bir parlamento bulunur. Monarşinin temel ilkesi ise onurdur. Çünkü tarihte kralların yanında çalışmadan zengin olmak isteyen, onurlu şerefli insanları küçümseyen ve engelleyen zayıf karakterli kişiler bulunur. Kralın yasalara uymamasıyla düzen bozulur. Montesquieu’ya göre monarşi Fransa için en uygun yönetim biçimi idi.
- İstibdat (Despotizm): Tek bir kişinin keyfî yönetimidir. Burada yasalar bulunmaz. Halkın değeri yoktur. Keza halk köle ruhlu insanlardır. Despotizmin temel ilkesi korku amacı ise huzurdur. Montesquieu despotizmi büyük Doğu ülkeleri için uygun bulmuştur.
İran Mektupları
17. yüzyıldan sonra Avrupalıların Doğu’ya duydukları ilgiyi Doğu’yu gösterip ülkesinin krallıktan başlayarak bütün kurumlarını eleştirdi. İran’ı bahane olarak kullandı. Ancak kitapta toplumun değerlerin derine inilip eleştirilmiyor, sadece göze batan veya öne çıkmış konular üzerinde duruluyordu. Buna rağmen İran Mektupları bir eleştiri kitabıdır. Üzerinde durduğu ve eleştirdiği kişiler feodal beyler, saray adamları, sarayda çalışanlardan XIV. Louis’e kadar uzanır. Ayrıca kitapta mutlak yönetimin (monarşi) nasıl bozulduğu ve despotizme döndüğüyle ilgili tespitler bulunur.
Konusu; İranlı Useck düşmanlarından kaçmak için Paris’te yaşayan arkadaşının yanına gider. Bu iki arkadaş İran’daki dostlarıyla mektuplaşırlar. Kitaptaki amaç Paris’teki iki İranlıyı anlatmak değil onların gözünden Batı’yı ya da Fransa’yı anlatmaktır. Fransa’nın garipliklerini mizahçı bir dille ortaya koymaktır.
Romalıların Yükselişi ve Çöküşü
Montesquieu’ye göre Roma, yükselişini önce kralların kişisel değerlerine sonra da imparatorluğun ve cumhuriyetin erdemlerine (disiplin, kanunlara saygı, yurdunu sevme, eşitlik duygusu, senatonun ölçülü davranması ve sözünü geçirmeyi bilmesine) borçludur. Çöküşü de imparatorluğun gelişigüzel bir şekilde büyümesinin, uzak ülkelerde yapılan savaşların, imparatorluğun savunmasında barbarlara güvenilmesinin ve törenlerin bozulmasının bir sonucudur.
Kuvvetler Ayrılığı
Kuvvetler ayrılığı fikrini İngiltere’nin siyasi yapısından ilham alarak ortaya koymuştur. Yönetimin İngiltere’de olduğu gibi üçe ayrılması gerektiğini söyler: kral, soylular ve halk. Bu siyasi yapının ve yönetim biçiminin aynen Fransa’ya aktarılması gerektiğini söyler. Çünkü kuvvetlerin tek bir elde toplanması despotizmi ortaya çıkarabilir. Montesquieu günümüz kuvvetler ayrılığından farklı olarak hem sınıflar hem de erkler arasında bir ayrım yapılması gerektiğini öngörmüştür. Krala yürütmeyi; halk ve asilleri ise yasamanın içine koymayı hedeflemiştir. Yargı ise bağımsız kalacaktı. Montesquieu kuvvetler ayrılığı ile soyluları öne çıkarmayı planlamıştır.
Siyasî Özgürlük
Özgürlük herkesin iddia ettiği gibi istediğimiz şeyler yapmak ya da istemediğimiz şeyleri yapmaya zorlanmamak değildir. Örneğin, devletin vergi istemesi halinde vatandaşlar vermek istemeyebilirler. Böyle bir durumda devlet vergiyi güç kullanarak zorla alır. Hiç kimse vergi vermek istemiyorum özgürlüğüme müdahale edemezsiniz diyemez. Özgürlük bu değildir. Böyle bir özgürlük tanımında devlet varlığını sürdüremez. Montesquieu’ya göre özgürlük, yasaların izin verdiği her şeyi yapmaktır. İnsan, yasaların izin verdiği kadar özgürdür. Yasaların dışına çıkmak ise bir özgürlük değilyasa ihlalidir.
Montesquieu’nun tanımladığı özgürlüğün sakıncası ise vatandaşlara verilecek olan her hak ve özgürlüğün yasalarda tek tek belirlenmelidir. Zira yasalarda belirlenmemiş bir konuda özgürlük mevcut olmayacaktır. Her bir özgürlüğü belirleyip yasalarda tek tek saymak zor bir iş olacaktır.