Hakların Kazanılmasında İyiniyetin Rolü
TMK Md. 3 – İyiniyet
Kanunun iyiniyete hukukî bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır.
Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz.
Eski Medeni Hukuk döneminde doktrinde objektif ve sübjektif hüsnüniyetten bahsedilmiştir:
a) Objektif Hüsnüniyet: Gerçekten burada, bir şeyi bilmeme biçimindeki zihinsel bir durum değil, dışa vuran bir davranış doğru hareket etme durumu kastedilmektedir. Toplumun benimsediği görüş ve düşüncelere uygun düşecek temel ilkelerdir. Bir başka ifadeyle hakların kullanılması ve borçların ifasında dürüst davranmayı ifade eder.
b) Sübjektif Hüsnüniyet: İnsanın zihninin belli bir durumunu belirleyen öznel hüsnüniyet, olumsuz bir içeriğe sahiptir. Bir hakkın kazanılmasına engel olan bir hususu, o hakkı edinmek isteyen kişinin bilmemesi veya bilmesinin gerekmemesi anlamını taşır. Başka bir ifadeyle bir hakkın kazanılmasında veya daha geniş bir ifadeyle bir hukuki etkinin, sonucun meydana gelmesinde buna ait bir engeli bilmemeyi ve bilebilecek durumda olmamayı ifade eder.
İyiniyetin Özellikleri
Yine de iyiniyet hakların kullanılması ve borçların ifasında bir davranış kuralı rolünü oynadığında objektif bir ölçü,
Bir kimsenin bir hukuki sonucun gerçekleşmesine engel teşkil eden durumun farkında olmadan hareket etmiş olması anlamında kullanıldığı zaman, o kimsenin iç durumunu esas aldığından sübjektif bir nitelik arz eder.
İyiniyet bir kimsenin iyiniyetli olmaması halinde karşılaşacağı bazı hukuki sonuçlardan korunmasını ve normalde o kişi için söz konusu olması gereken hukuki sonucun değişmesini sağlar.
Genel olarak iyiniyetle hak kazanmak her zaman mümkün değildir. Bir başka ifadeyle, iyiniyetli kimse her zaman korunmamaktadır.
İyiniyet ancak kanun tarafından öngörülen hallerde ve kanunun öngördüğü ölçüde koruyucu etki sağlamaktadır.