Kadın hakları, kadınların erkeklerle eşit şekilde sahip olduğu sosyoekonomik, siyasi ve yasal hakların tamamına verilen isim.
Kadın hakları kavramı özellikle 19. yüzyılda büyük önem kazandı. Dünya genelinde çok çeşitli kurum ve kuruluşlar kadınların karşılaştığı sorunların ve ayrımcılıkların giderilmesi için çalışmalar yapıyor.
Türkiye’de Kadın Hakları
Osmanlı dönemi
Osmanlı Devleti, birçok yönden farklı olan iki topluluğun, Hristiyan Roma İmparatorluğu’nun sınırlarına uzanan Arabistan ve Çin sınırlarından Orta Asya bölgesinin gelenekleriyle harmanlanmıştır. Bu iki farklı topluluk birbirleriyle sürekli etkileşim içindeydi. Müslümanlıktan önceki çeşitli Türk devletlerinde kadın-erkek eşitliği görülmektedir.
Dr. Halit Fikret Kanat’ın Pedagoji Tarihi adlı eserinde: “Bir emir, hakan diyor ki şeklinde başlarsa makbul sayılmazdı. Hakan ve hatun emrediyor ki diye başlarsa makbul olurdu.”; “Hakan yalnız başına yabancı devletlerin elçilerini kabul edemezdi. Elçiler hakan sağda, hatun solda olmak üzere ikisinin karşısına çıkabilirdi. Bundan anlaşılıyor ki halka ait hizmetlerde kadının rolü hakan derecesinde büyüktü.”; “Aile içinde velilik hakkı yalnız babaya değil, her ikisine de aitti.”; “Eski Türklerde harem, peçe ve yaşmak yoktu. Kadın her meclise girebilirdi.”
İslamiyet’in Arap tesirinin az olduğu Hindistan Ortaasya bölgelerinde kadın hükümdarlar oldukça çoktu. Bunlardan bazıları; Delhi Müslüman Türk Devleti Sultanı Raziyye Hatun, Müslüman Mısır tahtında Eyyübi soyundan Melik Salik’in eşi Şecerüd-Dür, İran’ın Kutluk Bölgesi’nde kurulmuş olan Kutluk Devleti’nde Türkan Hatun’dur.
Osmanlı Devleti’nde eğitimin ilk basamağı sübyan mektebleriydi. Genellikle mahalle aralarında ve cami yakınlarında kurulurdu. Kız ve erkek çocukların karma olarak devam ettiği okulların yanı sıra bazı yerlerde yalnız kız çocukları için açılanlar da bulunuyordu.
Belli makamlarca düzenlenmiş belirli bir programları yoktu. Kız okullarının kadın hocaları Kur-an’ı ezberleyerek hafız olmuş ve o devrin klasikleşen birkaç kitabını okumayı bilen yaşlı kadınlardı. Kız çocukları 8-9 yaşına geldiği zaman okuldan alınırlar ve evlerine kapanırlar ve kaderlerine boyun eğerlerdi.
Tanzimat devrinden sonra ilk defa Osmanlı Devleti erkek eğitimi yanında kadın eğitimine önem verilmesi gerektiğini ve bu konuda örgütleşmeye gidilmesi gerektiğini kabul etmişlerdir. Kadın eğitimi, devletin genel eğitiminde yer almaya başlamış ve 1858’de kız rüşdiyeleri açılmıştır.
Bu genel eğitim hareketleri dışında sarayda kadınlara Batı musikisi eğitimi verilmekteydi. 1870’te “Darülmuallimat” açılarak kız rüşdiyeleri için kadın öğretmenler yetiştirilmeye başlanmış ve böylece büyük şehir ve kasabalarda giderek yayılmaya başlamıştır.
Tanzimat Dönemi (1839-1908) ile birlikte Batı’da görülen etkiler, Türk kadını açısından da bazı yenilikler getirmiştir. Maarif Nazırı Saffet Paşa tarafından, 1869’da Fransa Fransa’nın Duruy Kanunu (1867)’ndan yararlanılan Maarif-i Umumi Nizamnamesi hazırlanmış, eğitim düzenimize hukuki bir yön verilmiş ve batılılaşma devrinin başlangıcından itibaren yapılan eğitim ıslahatları bir nizamnameye bağlanmıştır. Eğitim tarihimiz için bu olay dönüm noktası olmuştur. Bu nizamnamede, kadın eğitimi hakkında, okuma-yazma çağındaki çocukların tümüne ilk öğrenim mecburiyeti konulmuş, uygun yerlerde kızlar için orta okul (Rüşdiyeler) açılması düşünülmüş ve İstanbul’da Kız Öğretmen Okulu açılması düşünülmüştür.
Kız Öğretmen okulu açılmış, hem kız rüştiyelerine hem de kız sübyan okulları için öğretmen yetiştirilmeye başlanmıştır. 1914’te kızlara özel Darülfünun açılmış ve kızlar için en yüksek eğitim müessesesi olmuştur.
II. Meşrutiyet yıllarında, arka arkaya gelen harplerin değiştirdiği sosyal ve ekonomik ortam, kadın eğitiminin batı toplumlarının evvelki devirlerine nazaran önemle ele alınmış ve gelişen milliyetçilik etkisi ile eski Türklerdeki kadınının hayatı incelenip, yazılmış ve kadınların da çeşitli dernekler kurup faaliyette bulunmasıyla kadın hak ve eğitimi ile ilgili şartlar değişmeye başlamıştır.
I. Dünya Savaşının başlamasıyla, erkeklerin silah başına çağrılmalarıyla, kadınlar devlet hizmetlerinde onların yerlerini almışlardır. Halide Hanım, Nuriye Hanım, II. Mahmud’un kızı divan sahibi, şair Adile Sultan, şair ve bestekâr Leyla Hanım, Cevdet Paşa’nın kızları Fatma Aliye, Emine Sebihe Hanım, bestekâr Cavide Hayri, Kadınlar Dünyasına sahip ve yazar Ülviye Mülan Hanım, kadın hak ve duygularını veznile yazan şair Yaşar Nezihe Hanım ve Fitnat Hanım bunlardan bazılarıdır. Hanımlara Mahsus Gazete, Kadınlar Dünyası, Hanımlar Alemi adlı gazete ve dergilerde kadın hakları savunulurdu. Kadın hakları üzerine bu gelişmeler, kadınların eğitimi üzerinde etkili olmuştur.
14 Ekim 1911’de üç rüştiye ve iki idadi sınıftan kurulu İstanbul İnas İdadisi adıyla ilk kız idadisi kurulmuştur. 1913’te İstanbul İnas Sultanisi adı altında ilk kız lisesi açılmıştır. Ayrıca, Kız Teknik, Kız Sanayi Mektepleri açılmıştır.
1916’da 14 Mart İstanbul İnas İdadisi’nin aynı öğrenci ve öğretmen kadrosu ile “Leyli ve Nehari İstanbul Sultanisi” adı altında Aksaray’da ilk kız lisesi açılmıştır.
1917’de eğitim süresi bir yıl olan “Ameli Ticaret İnas Şubesi” adı altında Ticaret Okulu Kızlar Şubesi açılmıştır. 1918’de, 17 Mart Erkek ilkokullarında kadın öğretmenlerin de ders verebileceği hakkında Maarif Nezaretince alınan karar yayımlanmıştır.
Cumhuriyet dönemi
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ nun kabul edilmesiyle eğitim tek sistem altında toplanmış ve kadınlarla erkeklere eğitimde eşit imkânlar sunulmuştur. 1925 yılında Kıyafet Kanunu ve 1926 yılında kabul edilen Türk Medeni Kanunu ile kadınların yasal statüsü değişmiş, hem aile içinde hem de bir birey olarak eşit haklar tanınmıştır. Kadınlara 1930’da yerel, 1934’te genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır.