DÜRÜSTLÜK KURALI NEDİR?
TMK. m. 2/I’e göre, “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır”. Bu hükümde, bir hakkı kullanırken veya bir borcu yerine getirirken nasıl hareket edilmesi gerektiği genel olarak belirtilmektedir. Diğer bir ifade ile kişiler haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken toplum içindeki makul, orta zekâlı bir kimsenin davrandığı gibi davranmalıdır. Örneğin, mülkiyet hakkına sahip olan bir kimse, bu hakkını yasanın çizdiği sınırlar dâhilinde kullanmak zorundadır. Komşularını rahatsız edecek şekilde gürültü yapamaz veya balkonunda koku ve duman çıkaracak şekilde mangal yakamaz. Aynı şekilde, borcu olan bir kimsenin borcunu ödemek için gece yarısı, herkes uyuduktan sonra alacaklının evine gitmesi dürüstlük kurallarına aykırıdır. Buradan da anlaşılacağı üzere, dürüstlük kuralından kasıt, “normal ve makul” bir insan davranışıdır. Kişi haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken, “makul ve orta zekâlı” kişilerin davranış biçimine uymalıdır, dürüstlük kuralına uygun davranmalıdır.
İlkenin Uygulama Alanı
Yukarıda belirtildiği üzere, dürüstlük kuralları genel olarak hakların kullanılması ve borçların yerine getirilmesinde kullanılmaktadır. Ancak bu ilkenin uygulama alanı sadece bu belirtilenlerle sınırlı olmayıp, çok daha geniştir. Gerçekten de dürüstlük kuralı aynı zamanda, kanunların yorumlanmasında, hukukî işlemlerin yapılması, yorumlanması, tamamlanması, başka işlemlere dönüştürülmesi ve yeni şartlara uyarlanmasında da kullanılmaktadır.
Hukuk kuralları, genel ve soyut niteliktedir. Hâkim bu kuralları somut olaylara uygularken ve kendisine takdir hakkı tanınan durumlarda doğruluk ve dürüstlük ilkelerinden yararlanmakta ve bu kural çerçevesinde kanunları yorumlamaktadır. Örneğin, bir boşanma davası sonucunda hâkim çocuk üzerindeki velayet hakkının kime bırakılacağını takdir ederken doğruluk ve güven ilkelerinden yararlanacaktır.
Hukukî işlemlerin kurulması sırasında da doğruluk ve dürüstlük kuralları uygulama alanı bulmaktadır. Taraflar sözleşme görüşmeleri sırasında, birbirlerine karşılıklı olarak bilgi vermek, yanılan tarafı uyarmak daha doğrusu doğruluk ve dürüstlük kurallarına uymak zorundadırlar. Bu ilkeye aykırı hareket eden taraf, diğer tarafın zararlarını karşılamakla yükümlü olacaktır.
Kurulan sözleşmenin yorumlanmasından kasıt taraf iradelerinden ne anlaşılması gerektiğidir. Taraf iradelerinin ne anlama geldiğini belirlemede doktrinde bazı ilkeler ortaya atılmıştır. Beyan ilkesi, irade ilkesi ve güven ilkesi olarak isimlendirilen bu üç ilkeden güven ilkesi benimsenmiştir. Güven ilkesinin işleyişi tamamen dürüstlük kuralının uygulanmasına dayanmaktadır. Bir hukuki işlemde irade açıklamasında bulunan tarafın yaptığı açıklamanın yeterince açık olmaması, kuşkuya yol açması durumunda, bu açıklamadan orta zekâlı, makul ve dürüst bir kimsenin ne anlayabileceği araştırılarak belirleme yapılması güven ilkesinin bir sonucudur.
Hukuki işlemlerde boşlukların doldurulmasında yine dürüstlük kuralından yararlanılır. Bir hukuki işlemde boşluk bulunması halinde bu boşluk, hukuki işlemin tarafları önceden bu şekilde bir boşluğu öngörmüş olsalardı nasıl bir düzenleme getirecek idiyseler ona göre doldurulacaktır.
Son olarak sözleşmenin yeni şartlara uyarlanmasında da dürüstlük kuralları önem taşımaktadır. Hukukta çok önemli bir ilke olan ahde vefa ilkesi (pacta sunt servanda) gereği kural olarak bir sözleşme akdedildikten sonra artık taraflar bu sözleşmeye uymakla yükümlüdür. Bununla birlikte sözleşme akdedildikten sonra, mevcut koşulların önceden öngörülemeyecek bir şekilde ve olağanüstü olarak değişmesi ile sözleşme taraflardan biri için artık çekilmez hale gelmişse sözleşmenin öngörülemeyen durum dikkate alınarak değiştirilmesi gerekir. Bu işlem de dürüstlük kuralının uygulanması ile gerçekleştirilecektir.