1. Anasayfa
  2. Borçlar Hukuku (Genel)

Haksız Fiiller – Kusura Dayanan Sorumluluk

Haksız Fiiller – Kusura Dayanan Sorumluluk

HAKSIZ FİİLLER 

Borçlar kanunun 49. maddesine göre, hukuka aykırı kusurlu bir fiille başkasına zarar veren kimse bu zararı tazmine mecburdur. Böylece haksız filden sorumluluk, tazminat borcunun kaynağını oluşturmaktadır. Daha önce yüklenilmiş bir borca aykırı davranıştan doğan sorumluluktan farklı olarak, haksız fiil sorumluluğunda genel davranış kurallarına aykırılık söz konusu olmaktadır.

Haksız fiillerde kusur sorumluluğu esastır fakat kusursuz sorumluluk halleri de mevcuttur. Ancak bunun için söz konusu fiilin herhangi bir kanunda kusursuz sorumluluk hallerinden olduğu belirtilmelidir. Kanunlarda belirtilen kusursuz sorumluluk hallerinden başka Yargıtay içtihadı ile kabul edilen kursuz sorumluluk halleri de vardır.

Kusura Dayanan Sorumluluk

Borçlar Kanununun 49. maddesindeki esas göz önünde tutulursa, kusura dayanan haksız fiil sorumluluğunun şartları 4 grupta toplanabilir: Hukuka aykırı bir fiil, Bu fiille bir şahsa verilen zarar, Bu fiille zarar arasında uygun illiyet bağı ve Failin kusurlu olması.

 

1.  Hukuka Aykırı Fiil

Haksız fiil sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için, hukuka aykırı bir fiil işlenmiş olmalıdır. Fiilin hukuka aykırı olması için, genel davranış kurallarına aykırı olması yeterli ve gereklidir.

Hukuka aykırı fiille zarara uğrayan kimse, ancak hukuka aykırı fiil karşısında korunmak istenen  amaç  çerçevesinde  tazminat  talep  edebilir.  Mesela,  otobüslere  alınacak yolcu sayısı belediye nizamı ile sınırlandırılmıştır. Sınırlama hükmünün amacının kapsamına yankesiciliği önleme girmez. Sınırlamanın üstünde yolcu alınan bir otobüsteki sıkışıklıktan istifade eden bir yankesici bir şahsın parasını çalarsa otobüs işletmesi şahsın uğradığı zararı tazminle yükümlü olmaz. Zira otobüse sınırlamanın üstünde yolcu alınması sınırlamayı koyan kurala   aykırıdır.   Fakat   bu   kural   ile   korunmak   istenen   amaç   yankesiciliğin   önlenmesi olmadığından kişi otobüs işletmesinden tazminat talep edemez.

Kaçınma  (olumsuz  –  menfi)  şeklindeki  bir  davranışın  hukuka  aykırı  bir  fiil  teşkil edebilmesi için, failin zarara uğrayan şahsa karşı kaçınılan davranışta bulunması gerekmelidir. Başka bir ifadeyle, hareketsiz kalmanın (kaçınmanın -menfi davranışın) bir hukuka aykırı fiil teşkil  etmesi  ve  sorumluluğa  yol  açabilmesi  için  failin  o  davranışta bulunması  gerekirken hareketsiz kalmış olması gerekir. Aksi halde hukuka aykırı fiilden söz edilemez. Mesela, belli bir zamanda hastaya bir ilacı içirmesi gereken hasta bakıcının bu hareketi yapmamış olması bir haksız fiil teşkil eder.

Ancak bazı haller hukuka aykırılığı kaldırmaktadır. TBK m. 63 hükmüne göre, “(1) Kanunun verdiği yetkiye dayanan ve bu yetkinin sınırları içinde kalan bir fiil, zarara yol açsa bile, hukuka aykırı sayılmaz. (2) Zarar görenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar, zarar verenin davranışının haklı savunma niteliği taşıması, yetkili kamu makamlarının müdahalesinin zamanında sağlanamayacak olması durumunda kişinin hakkını kendi gücüyle koruması veya zorunluluk hâllerinde de fiil, hukuka aykırı sayılmaz”. Aşağıda bu haller incelenecektir.

  • Mağdurun Rızası: Mağdurun failin davranışına razı olması, kural olarak failin davranışının hukuka aykırı sayılmasına engel olur. Mağdurun rızasının hukuka uygunluk sebebi teşkil  etmesi  için  rızanın  geçerli  olması  gere  Bir  kişinin  öldürülmesine  rıza göstermesi geçerli bir rıza teşkil etmez. Bir kimsenin rızasının geçerli sayılması için TBK m. 27 hükmündeki koşullara uygun olması gerekir. Hastanın rızası olmadan tıbbi müdahalede bulunulamaz (Hasta Hakları Yönetmeliği m. 24/f.1). Ancak üstün nitelikte özel ya da kamusal yarar söz konusu ise, tıbbi müdahale hukuka uygun kabul edilebilir.
  • Kamu Hukukuna Dayanan Yetkinin Kullanılması: Bir kimse başkasına bir zarar verirken kamu hukukuna dayanan yetkisini kullanıyorsa, fiil hukuka aykırı olmaz. Bu yetki fiilin hukuka aykırı sayılmasını önler. Mesela, bir haciz kararını uygulayan icra memurunun fiili, mülkiyet hakkını ihlal ettiği halde hukuka aykırı değildir. Ancak kamu hukuka dayanan yetkinin aşılması halinde, fiil hukuka uygun sayılmayacaktır.
  • Özel Hukuka Dayanan Bir Yetkinin Kullanılması: Başkasına zarar veren şahsın davranışı özel hukuka dayanan bir yetkinin kullanılması ise fiil hukuka aykırı değildir. Öndeki arsaya mevzuata uygun şekilde yaptığı bina ile arkadaki evin manzarasını kapatan malikin davranışı hukuka aykırı değildir.
  • Haklı Savunma (Meşru Müdafaa): Türk Borçlar Kanunu 64 hükmüne göre, “Haklı savunmada bulunan, saldıranın şahsına veya mallarına verdiği zarardan sorumlu tutulamaz”. Tecavüz müdafaada bulunanın veya bir şahsın, şahsına veya mallarına yönelmiş olmalıdır. Tecavüzün bir hayvandan ya da eşyadan gelmesi halinde meşru savunmadan söz edilemez. Bu durumda ancak ıztırar hali söz konusu olabilir. Meşru müdafaa ancak tecavüzde bulunana karşı yapılabilir. Başka bir şahsa karşı meşru müdafaa olmaz. Meşru müdafaanın orantılı olması ve müdafaa amacını aşmaması gerekir. Meşru savunmanın saldırıyı bertaraf etmek amacıyla yapılması gerekir.
  • Iztırar Hali (zorunluluk hali): Bir kimsenin kendisinin veya bir başkasının şahsını veya mallarını bir zarardan veya derhal vuku bulacak bir tehlikeden korumak için bir üçüncü şahsın mallarına zarar vermesi durumudur. TBK m. 64/f.2 hükmüne göre, zarar tehlikesinin yakın ve açık olması gere Bu durumda fiil hukuka aykırı olmamakla beraber, hakkaniyet gereği zararın giderilmesi gereklidir.
  • Hakkını Korumak İçin Kuvvet Kullanma (Hakkın Kendi Eliyle Kullanılması): Bir kimsenin hakkını korumak için kuvvet kullanması hukuka aykırıdır. Ancak TBK m. 64/f. 3 hükmünün şartları dâhilinde bu tür bir kuvvet kullanma hukuka uygun sayılabilir. Somut olayın koşullarına göre hakkını korumak isteyen kişi o sırada devlet organlarının yardımını zamanında alamayacak olmalıdır. Kuvvet kullanılmadığı takdirde, kişi hakkını kaybedecek ya da kullanılmasının önemli ölçüde zorlaşacak olmalıdır. Kişinin bu durumu önleyecek başvuracağı başka bir yol bulunmamalıdır.
  • Üstün Kamu Yararı: Üstün nitelikte kamu yararı bulunan hallerde bir kimsenin şahsiyetine tecavüz, hukuka aykırı değildir. Doğrudan doğruya kanunun tanıdığı bir yetki ile şahsiyete yapılan müdahalelerin çoğu üstün kamu yararına dayanır. Bir suçtan mahkûm olanın hapsedilmesi, bir salgın hastalıkta aşılanma zorunluluğunun getirilmesi böyledir.
  • Üstün Özel Yarar: Üstün nitelikte bir özel yararın varlığı halinde şahsiyete tecavüz hukuka aykırı sayılmayacaktır. Bu üstün nitelikte yarar, bizzat mağdura, faile veya 3.bir şahsa ait olabilir. Hayatının kurtulması için ameliyat edilmesi zorunluluğu bulunan kimseden rıza alınamıyorsa, rıza alınmadan ameliyatın yapılabilmesi hastanın üstün nitelikteki yararına dayanır.

 

2.  Hukuka Aykırı Fiille Zarar Verilmesi 

Bir kimsenin hukuka aykırı davranışı ancak başkasına zarar verirse tazminat söz konusu olur. Fiilin hukuka aykırılığına rağmen herhangi bir zarar meydana gelmemişse haksız fiil sorumluluğu olmaz.

Zarar, maddi veya manevi olabilir. Zarar bir kimsenin malvarlığında rızası dışında meydana gelen azalmaysa, bu bir maddi zarardır. Malvarlığının zarar verici fiil olmasa idi bulunacağı durumla fiil sonucu aldığı durum arasındaki fark; maddi zararı teşkil eder. Manevi zararsa, bir kimsenin şahsiyetine yapılan tecavüzden duyduğu elem ve üzüntüdür.

Borçlar kanununda haksız fiille verilen zararın kapsamı bakımından vücut bütünlüğünün ihlali (cismani zarar), adam ölmesi hali için özel tazmin halleri düzenlenmektedir.

Vücut Bütünlüğünün İhlali Halinde Zararın Kapsamı (Cismani zarar): Cismani zarar deyimiyle bir kimsenin fiziki varlığının veya ruh sağlığının ihlal edilmesi ve bu ihlal yüzünden mağdurun malvarlığında meydana gelen azalma

Bu bağlamda zararın kapsamına vücut bütünlüğünü eski haline getirmeye yani iyileştirmeyi sağlamaya veya hastalık ya da sakatlığın artmasını önlemeye yönelik masraflar bu kapsamdadır. TBK m.54’e göre, vücut bütünlüğü ihlal edilen kimsenin tedavi masrafları, bu yüzden tamamen  veya kısmen çalışamama durumuna düşmüşse bundan doğan zararlar (kazanç mahrumiyeti) ve kişinin uğradığı haksız fiil yüzünden ekonomik geleceği sarsılmış ise bu nedenle ortaya çıkan müstakbel zararlar girer.

 

b-  Ölüm Halinde Zararın Kapsamı

Cenaze giderleri, ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar, ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar (TBK m.53) ölüm halinde istenebilecek zararlardır. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin talep ettiği tazminata, destekten yoksun kalma tazminatı denmektedir. Buna göre bu tazminatı ölen kişinin fiilen sürekli ve düzenli bir şekilde baktığı kişiler isteyebilmektedir. Zira bu kişiler o şahsın haksız fiil sonucu ölümü üzerine bu desteklerini kaybettikleri için bir zarara uğramaktadırlar. Burada destekten yoksun kalanların ölen şahsın akrabası olması gerekmez. Bu kimseler haksız fiilin doğrudan muhatabı olmadıkların bir yansıma zarar söz konusudur.

Ölen şahıs destekte bulunduğu şahsa, o şahsın ölümüne kadar yardım edecek idiyse, burada destekte bulunan şahıs ile yardım alan şahsın tahmini yaşam süreleri tespit olunur ve bu farazi tespite göre zarar belirlenir.

Destekten yoksun kalma zararının varlığını kabul edebilmek için ölüm yüzünden davacının hayat seviyesinin düşmüş olması gerekir.

 

c- Bir Malın Tamamen Telef Olması Veya Kısmen Hasara Uğraması Halinde Zararın Kapsamı

Bir malın tamamen telef olması veya kısmen hasara uğraması her şeyden önce bir değer kaybı demektir. Zarar, mağdurun malvarlığının aktifinde bir azalma tarzında ortaya çıkar. Mal madde olarak yok olmuşsa veya artık hiç yararlanılamaz hale gelmişse ya da tamir masrafı malın değerini aşıyorsa malın tamamen telef olduğu kabul edilir. Tamamen telef olan malın yerine yenisinin alınması için gereken meblağ zararı teşkil eder.

Malın hasara uğramış olması halinde bu malın tamiri mümkün değilse veya tamir edilmesinden sonra mal sahibinin bu malı kullanması kendisinden beklenemezse veya tamir masrafı malın değerinden yüksekse mal tamamen telef olmuş gibi zarar tespit edilecektir. Burada mağdura malın yenisinin değeri tazmin edilecek fakat hasara uğramış mal davalıya verilecektir.

Tamiri mümkün olan bir hasar varsa, zarar her şeyden önce tamir masrafından oluşur. Fakat malın tamir görmesi nedeniyle değerinde bir düşme meydana geliyorsa bu düşme tutarı da hesaba katılır.

 

3-  Zararla Fiil Arasında Uygun İlliyet Bağı

Hayatın normal akışı içinde bir fiil söz konusu zararın oluşmasına sebep olmuşsa uygun illiyet bağının olduğu kabul edilir. Bir zararla fiil arasında uygun illiyet bağı bulunduğunu kabul edebilmek için hayat tecrübelerine göre olayların normal akışında fiilin söz konusu zararı meydana getirebileceği sonucuna varılması gerekmektedir. Bu husustaki delilleri tazminat isteyen gösterecek, uygun illiyet bağının bulunup bulunmadığını hâkim takdir  edecektir.  Zarar  sonucuna  yol  açan  etkenlerin  birden  fazla  olması  da  mümkündür. Diğer etkenler bu durumda tazminattan indirim sebebi olarak dikkate alınabilir (TBK m. 51/f.1). Örneğin bir kimsenin ölümüne onun hemofili hastası olması da yol açmışsa, o kişiyi yaralayan kimse bakımından bu durum bir tazminattan indirim sebebi teşkil eder. Ancak sebeplerden birinin zararı doğurmaya elverişlilik derecesi, diğerlerini önemsiz kılıyorsa, bu durumda diğer sebeplerin zarar ile illiyet bağı kesilmiştir.

 

4-  Kusur

Kusur, hukuka aykırı sonucu istemek veya bu sonucu istemiş olmamakla beraber hukuka aykırı davranıştan kaçınmak için iradesini yeter derecede kullanmamaktır. Kusur, kast ve ihmal olmak üzere 2 çeşittir.

*Kast; kusurun en ağır derecesidir. Kast failin hukuka aykırı sonucu bilmesi ve bu sonucu isteyerek hareket etmesidir. Kasttan dolayı sorumlu olmak için failin doğacak zararın biçimini ve kapsamını bilmesi aranmaz. Sadece hukuka aykırılık bilinci ve isteğine sahip olmak yeterlidir.

 

*İhmal; hukuka aykırı sonucu arzu etmemesine rağmen bu sonucun meydana gelmemesi için iradesini yeter derecede kullanmamak, hal ve şartların gerektirdiği dikkat ve özeni göstermemektir. İhmal de kendi içinde ağır ve hafif ihmal şeklinde ayrılmaktadır.

Ağır ihmal; hukuka aykırı sonucu meydana getiren fiil işlenirken böyle bir fiil işleyen herkesin göstereceği dikkat ve özeni göstermemektir. Başka bir ifadeyle, normal bir insanın göstereceği özenin gösterilmemesidir.

Hafif ihmalse, hukuka aykırı fiil işlenirken böyle bir fiili işleyen herkesin değil, dikkatli ve tedbirli bir kimsenin göstereceği dikkat ve özeni göstermemiş olmaktır.

Bu Yazıya Tepkiniz Ne Oldu?
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 1
    alk_l_yorum
    Alkışlıyorum
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    d_nceliyim
    Düşünceliyim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    _z_ld_m
    Üzüldüm
  • 0
    _ok_k_zd_m
    Çok Kızdım

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.