1. Anasayfa
  2. 1.Sınıf

Gerçek Kişi Ehliyetleri / Hak Ehliyeti-Fiil Ehliyeti Ayrımı

Gerçek Kişi Ehliyetleri / Hak Ehliyeti-Fiil Ehliyeti Ayrımı

Gerçek Kişinin Ehliyetleri

Gerçek kişiler bakımından iki tür ehliyet söz konusudur. Bunlar, “hak ehliyeti” (medeni haklardan yararlanma ehliyeti) ve “fiil ehliyeti” (medeni hakları kullanma ehliyeti) olarak adlandırılır.

Hak Ehliyeti (Medeni Haklardan Yararlanma Ehliyeti)

Haklara ve borçlara sahip olabilme, başka bir ifadeyle hak sahibi olma ve yükümlülük altına girme ehliyetine hak ehliyeti denir. Hak ehliyeti TMK. m. 8’de düzenlenmiştir. Anılan hükme göre, “Her insanın hak ehliyeti vardır. / Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler”.

Hak ehliyeti tüm kişilere tanınan bir ehliyet olup, hukukumuzda medeni haklardan yararlanma bakımından “genellik ve eşitlik” ilkesi geçerlidir. Hak ehliyetine sahip olmanın tek koşulu, gerçek kişilerde sağ ve tam doğum, tüzel kişilerde ise, kanunun öngördüğü şekilde kurulmuş olmaktır. Hak ehliyetine sahip olma bakımından bunun dışında hiçbir koşul aranmaz. Bu çerçevede hak ehliyeti pasif bir ehliyettir, bu ehliyete sahip olabilmek için kişinin her hangi bir davranışına ihtiyaç yoktur. Mirasçı olma ve davaya taraf olma gibi ehliyetleri kapsayan hak ehliyeti bakımından eşitlik, özel haklar için geçerli olup kamu haklarından yararlanmada eşitlik söz konusu değildir. Örneğin, seçme ve seçilme hakkı için kişinin Türk olması gerekir. Ayrıca bazı hakların kullanılması açısından da Hukuk düzenimizde çeşitli sınırlamalar getirilmiştir. Bu sınırlamalar yabancı uyruklu olma, yaş, cinsiyet gibi farklı sebeplerle getirilmiş olabilir. Örneğin, kişinin evlenme ehliyetine sahip olabilmesi için 17 veya olağanüstü durumlarda 16 yaşını bitirmiş olması gerekir.

 

Fiil Ehliyeti (Medeni Hakları Kullanma Ehliyeti)

Fiil ehliyeti, bir kişinin bizzat kendi fiil ve işlemleriyle kendi lehine hak ve aleyhine borç yaratabilme, yani kendi fiilleri ile hak kazanma ve borç altına girebilme ehliyetidir. Bu ehliyet, hukuka uygun eylem ve işlemler yapabilmeyi ve hukuka aykırı eylemlerden de sorumlu tutulmayı gerektirir. Yani fiil ehliyeti bir yönü ile hukuki işlem ehliyetini, diğer yönü ile de haksız fiil ehliyetini kapsamına almaktadır. Gerçekten de, TMK. m. 9’a göre, “Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir”.

Fiil ehliyeti ile hak ehliyeti arasındaki temel farklılık hak ehliyetinin pasif, buna karşılık fiil ehliyetinin aktif bir ehliyet olmasıdır. Fiil ehliyetinde hüküm ve sonuç doğrudan doğruya kişinin davranışına bağlanmıştır.

Bu nedenle haklardan yararlanma konusunda yani hak ehliyetinde bütün kişiler eşit olduğu halde, fiil ehliyetinden yararlanmak bazı koşullara bağlı tutulmuş ve fiil ehliyeti kişilere eşit olarak tanınmamıştır. Gerçekten de TMK. m. 10’a göre, “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır”. Ancak fiil ehliyetinin koşullarını belirlerken TMK. m. 14’ün de ayrıca göz önünde bulundurulması gerekir. Söz konusu hükme göre, “Ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur”. Hal böyle olunca fiil ehliyetinin iki olumlu ve bir olumsuz koşulu bulunmaktadır. Bunlardan ergin olmak ve ayırt etme gücüne sahip olmak olumlu koşulu; kısıtlı olmamak ise olumsuz koşulu oluşturmaktadır. Başka bir deyişle fiil ehliyetinin üç koşulu bulunmaktadır.

Fiil  ehliyetinin  ilk  koşulu  ergin  olmaktır.  Hukukumuzda  kural  olarak  erginlik on sekiz yaşın tamamlanmasıyla başlar (TMK. m. 11). Bu anlamda 18 yaşın tamamlanması normal ergin olma yaşı olarak adlandırılır. Ancak kanunda bu kuralın iki istisnası öngörülmüştür. Bunlardan ilki TMK. m. 11/II’deki düzenlemedir. Söz konusu hükme göre, “Evlenme kişiyi ergin kılar”. TMK. m. 124’e göre, evlenme yaşı erkek ve kadınlar için 17’dir. Ancak hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple 16 yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir.  Kişilerin  normal  erginlik  yaşına  erişmeden  önce  evlenmeleri  onları  ergin  kılacaktır. Daha sonra evlilik birliği sona erse bile kişinin ergin olma durumu sona ermez. Diğer istisna ise mahkeme kararıyla ergin kılınmadır (yargısal erginlik). Gerçekten de, TMK. m. 12’ye göre, “Onbeş yaşını dolduran küçük, kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınabilir”. Bu karar küçüğün yerleşim yerindeki  asliye hukuk  mahkemesi  tarafından  verilecektir.  Medeni  Kanunda  açık  olarak belirtilmese de küçüğün ergin kılınabilmesi için yargısal erginlik kararının onun çıkarına olması gerekir.

Ayırt etme gücünün ne olduğu TMK. m. 13’de olumsuz bir şekilde tanımlanmıştır. Bu hükme göre, “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir”. Anılan hüküm gereğince, ayırt etme gücü, akla uygun biçimde davranma, makul surette hareket edebilme yeteneğidir. Ayırt etme gücüne sahip kişi makul bir iradeye sahip olup, bu iradeye göre davranabilir.

Bu hükümde, ayırt etme gücünü ortadan kaldıran sebepler olarak, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ve bunlara benzeyen sebepler sayılmıştır. Benzer sebeplere örnek olarak, morfin, eroin gibi uyuşturucu maddeleri kullanmak, uyuşturucu madde bağımlısı olmak gösterilebilir. Hükümde sayılanlar ve benzer durumların varlığı halinde kişinin ayırt etme gücüne sahip olmadığı yolunda bir karine vardır. Ancak her somut olay bakımından durumun değerlendirilmesi ve kişinin makul şekilde hareket etme yeteneğine sahip olup olmadığının hâkim tarafından belirlenmesi gerekir. Bu sebeple ayırt etme gücü göreceli bir kavramdır.

Fiil ehliyetinin olumsuz ve üçüncü koşulu ise kısıtlı olmamaktır. Kişinin fiil ehliyetine sahip olması için ayırt etme gücüne sahip olması ve ergin olması yetmez.

Ayrıca kısıtlı da olmaması gerekir. Kısıtlı olmak, kanunun belirlediği sebeplerden birinin bulunması durumunda bir kimsenin fiil ehliyetinin mahkeme kararıyla sınırlandırılması veya tamamen ortadan kaldırılmasıdır.

Kısıtlama sebepleri TMK. m. 405 – 408’de sayılmıştır. Bunlar, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim, bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı ceza ve aciz olan kimsenin isteğidir. Kanunda bu sebepler sınırlı olarak sayılmıştır, bu sebepler dışında kısıtlılık sebebi öngörülemez.

Bu Yazıya Tepkiniz Ne Oldu?
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    alk_l_yorum
    Alkışlıyorum
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    d_nceliyim
    Düşünceliyim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 1
    _z_ld_m
    Üzüldüm
  • 0
    _ok_k_zd_m
    Çok Kızdım

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.