ÇATIŞMA NEDİR?
Çatışma, en az iki bireyin kendi amaçlarına ulaşma doğrultusundaki yaklaşımlarının veya eylemlerinin birbirlerini engellediği, ketlediği veya sınırladığı durumdur. Çatışma durumunda, her birey kendi yaşamı ile ilgili olarak belirlediği ihtiyaçlara, güdülere, dileklere veya amaçlara bağlı olarak karşısındaki kişi ile hiç uyuşmayabilir veya sınırlı bir uyuşmazlık yaşanabilir. Çatışma durumunu ortaya çıkaran çok farklı olaylar olmakla birlikte, genel olarak;
- sınırlı kaynakların paylaşımı,
- temel psikolojik ihtiyaçların karşılanamaması veya
- farklı değerlere sahip olmak,
kişiler arası çatışmaların en önemli tetikleyicileri olarak görülebilir.
Herhangi bir çatışmada bu üç durumdan sadece bir tanesi etkin olabileceği gibi aynı anda farklı nedenler de tek bir çatışma durumunun içinde yer alabilir. Bu nedenle, çatışmanın kapsamlı bir analize ihtiyacı olabilir. Ek olarak, çatışmanın tarafların algısına dayanan bir durum olduğu unutulmamalıdır. Birbiriyle tamamen aynı olan bir çatışma durumu, farklı kişiler tarafından çok farklı şekillerde algılanabilirler ve bu, algılanan çatışmanın ne kadar şiddetli deneyimleneceğini belirler. Çatışmaya ilişkin algılamadaki bu tür olası farklılıklar, kişilerin içerisinde yaşadığı grup / aile, topluluk veya toplumdaki baskın kültürel kabullerle biçimlenebilmektedir. Bu nedenle çatışmaların çözümünde kişisel algıların, tutumların ve inançların cinsiyet, sınıf, etnik köken, dinî inanç vb. ile biçimlenen farklı güç ilişkileri çerçevesinde ele alınması sürecinde toplumsal cinsiyet bakış açısı, taraflar arası iletişim eksikliğinin nedenlerini keşfetmek ve çözüm üretebilmek açısından önemlidir.
Sınırlı kaynakların paylaşımı, çatışmanın ekonomik yönü olarak görülebilir. Burada kişilerin yaşadığı çatışmanın temel nedeni, elde etmeyi planladıkları getirinin karşıdaki kişinin tutumu, inancı veya davranışı nedeniyle beklenenden daha az olması veya bu getiriye hiç ulaşılamamasıdır. Diğer bir ifadeyle, çatışmanın sonunda elde edilecek kazanca odaklanılmaktadır. Bu durumda temel hedef, “hak ettiğini” düşündüğü bir sonuca ulaşmaktır. Eğer kişi, bu sonuca ulaşma konusunda engelle karşılaşırsa, çatışma kaçınılmazdır. Ticari bir uyuşmazlıkta tarafların alacağı / ödemek zorunda kalacağı paranın miktarının belirlenmesi sırasında çıkabilecek olan çatışmalar, sınırlı kaynakların paylaşımına örnek olarak verilebilir. Bununla beraber araştırmalar, güç ilişkileri açısından dezavantajlı konumdaki kişilerin çatışmayı yatıştırmaya yönelik bir tutuma sahip olduğunu göstermektedir. Bu açıdan, örneğin, kadınların çatışma durumları karşısında erkeklerden farklı olarak çatışmayı en az zararla yatıştırmayı tercih ettikleri tartışılmaktadır.
Temel duygusal / psikolojik ihtiyaçların karşılanmaması, yukarıdaki durumdan farklı olarak, dışarıdan gözlemlenebilmesi daha zor olan bir çatışma durumudur. Burada Çatışma durumunu ortaya çıkaran çok farklı olaylar olmakla birlikte, genel olarak
(a) sınırlı kaynakların paylaşımı,
(b) temel psikolojik ihtiyaçların karşılanamaması ya da
(c) farklı değerlere sahip olmak, kişiler arası çatışmaların en önemli tetikleyicileri olarak görülebilir.
amaç, sadece çatışmanın sonunda gözle görülür maddi bir kazanç sağlamak değildir; aynı zamanda çatışmanın “kazanan” tarafı olarak kendi özsaygısını beslemek, iyi ve güçlü hissetmek, çatışmadan psikolojik olarak kazançlı çıkmaktır. Bu nedenle, çatışmanın sonucu ile ilgili olarak bireyin yaşayabileceği temel korku, “yenilmiş” hissetmek olacaktır. Bununla beraber Northrup ve Segall (1990), ev sahibi-kiracı, işçi- işveren, tüketici-üretici ve komşular arasında ortaya çıkan çatışmalarda kadın ve erkekler açısından farklılaşan duyguları incelediği araştırmasında, kadınların genellikle
-özellikle de karşılarındaki bir erkekse şiddete maruz kalmaktan korktukları için kendilerini incinebilir konumda hissettiklerini bulmuştur. Sağlıklı bir çatışma çözümünde tarafların yenilgi hissi yaşamamalarının sağlanması için farklılaşan duygusal / psikolojik ihtiyaçların toplumda var olan güç ilişkileri üzerinden analizi oldukça önemli olacaktır.
Farklı değerlere sahip olmak da yapısı itibariyle karmaşık bir çatışma tetikleyicisidir. Burada çatışmanın temel nedeni, bireylerin kendi kişisel değerlerinden farklı değerlere (kültürel kabuller, dünya görüşü, inançlar, öncelikler, ilkeler) sahip kişilere karşı olumsuz tutum ve davranışlarıdır. Doğal olarak her insan, kendi değerlerini diğerlerinin farklı değerlerinden daha önemli, daha doğru, daha rasyonel görmektedir ve bu nedenle de farklı olan değerlere uzak hissedebilir. Ancak buradaki sıkıntı ve çatışmanın asıl nedeni, kişilerin farklı değerleri olabileceğini kabul etmemek veya onları farklı değerlerinden ötürü aşağı görmek ve onlara düşmanca yaklaşmaktır. Düşmanca yaklaşımlar, toplumda var olan cinsiyetçi, ırkçı ve ayrımcı yapılarla pekiştirilebilir. Karşı tarafın sosyal statüsü, cinsiyeti, yaşı, ekonomik durumu, etnik kökeni, dinî inancı vb. özellikleri, kişinin toplumsal cinsiyetiyle bütünleşerek olaya nasıl yaklaşacağını belirleyebilir. Her ne kadar çatışma olumsuz bir kavram olarak ele alınsa da Deutsch (1994) tarafından yapılan tanımlama, arabuluculuk sistemi açısından daha işe yarar görünmektedir: “…Çatışma günlük yaşamın doğal ve kaçınılmaz bir parçasıdır. Çatışma hem yapıcı hem de yıkıcı bir potansiyele sahiptir. Doğru biçimde ele alındığında gelişmek, olgunlaşmak, öğrenmek ve değişmek için bir fırsat olabilir. Yıkıcı bir biçimde ele alındığında ise bireylere zarar verebilir…”
Çatışma durumları çoğunlukla gerçekçi çatışmalar ve sosyal kimlik çatışmaları olarak iki sınıfa ayrılırlar. Gerçekçi çatışmalar örnekleri yukarıda verilen, çoğunlukla kısıtlı kaynakların paylaşımının veya daha fazla kazanç elde etme motivasyonun ortaya çıkardığı çatışmalardır. Bu tür çatışmalarda, çatışmanın nesnesi çok açık olduğu için bir orta yol bulmak veya tarafların isteklerini tatmin edecek yeni ve farklı stratejiler geliştirmek mümkün olabilir; çünkü taraflar kendi istedikleri “kazançlara” tatmin edici bir yakınlık sağladıklarında çatışma durumunun tamamlanmasını tercih edeceklerdir. Ancak sosyal kimlik tabanlı çatışmalar genel olarak nesnesi belirsiz çatışmalardır. Diğer bir deyişle, ortada kaynak paylaşımından veya elde edilen kazancın miktarından dolayı değil tarafların birbirileri ile ilgili olan algısından kaynaklanan bir çatışma söz konusudur. Tarafların sosyal ve kültürel farklılıklarının yaratacağı ön yargı bu çatışmaları besler. Karşı tarafın da bir “dış grup” olarak algılanması karşımıza en sık çıkan çatışma sorunudur. Söz konusu bu “dış grup” algısı cinsiyet gibi hemen görünebilen ve anlaşılabilen bir farklılıktan da kaynaklanabilir, etnik köken veya politik kimlik gibi anlaşılması daha zor olan farklılaşmalardan da beslenebilir. Sebebi ne olursa olsun burada asıl çatışma nedeninin bu farklılaşma ve önyargılar olduğu unutulmamalıdır. Bu anlamda bir uzlaşı sağlanmadan, tarafların birbirilerine mümkün olduğunca önyargısız bakmalarına yönelik çalışmalar yapılmadan çatışma nesnesine dönmek çok faydalı olamayacaktır.
ARABULUCULUK ÇALIŞMA ODASI İÇİN TIKLAYINIZ.