Adil Yargılanma Hakkı Kavramı
Temelinde, ahlaki bir kavram olarak adalet, herkese kendisine düşeni verme, hakkı yerine getirme olarak ifade edilmektedir. Toplumda düzeni sağlamayı amaçlayan hukuk açısından adil yargılanma hakkı, hukukun temel düşüncesidir. Bu çerçevede hukukun adaleti gerçekleştirmeye yönelen bir düzen olduğu kabul edilerek yasal adaletten söz edilmektedir. Ancak bu durumda da yasaların tam ve doğru olarak uygulanmasının her zaman adaleti gerçekleştirip gerçekleştiremediği sorusu gündeme gelmektedir. Diğer bir deyişle yasalara şeklen uygun davranmakla acaba adalet gerçekleşebilir mi? Çağdaş anlayışa göre birey, kendisine tanınan ve sınırlanabilen hatta gerektiğinde kaldırılabilen hakların objesi olmaktan çıkmış; gerçek ve somut olarak kullanılabilir insan hakları olarak etkili güvencelere sahip hale gelmiştir. Devlet ya da siyasi güç ise, bireyin insan haklarına, geçerlik sağlamakla görevli, yükümlü varlıklar olarak kabul edilmiştir. Bugün gelinen noktada sadece yasalara şeklen uygun davranmakla, adil yargılanma hakkının gerçekleşebileceği kabul edilmemekte; bu hakkın gerçekten işlerliğini sağlayacak gerek anayasal gerek uluslararası sözleşmelerle kabul edilen etkili güvencelerin tanınmış olması gerektiği belirtilmektedir.
Adil Yargılanma Hakkının Konusuna İlişkin Sınırlamalar
Adil yargılanma hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m.6’da düzenlenmiştir. AİHS 6. maddesi, bireyin gerek medeni ve gerek cezai muhakemedeki haklarını belirlemektedir. AİHS m.6/1, geniş yorumlamayı gerektirmektedir. Bu, demokratik ve adil toplum isteğinin bir sonucudur. Bu madde ile hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı güvenceye alınmaya çalışılmıştır. Altıncı madde kapsamındaki düzenlemelerin uygulama alanı sadece ‘muhakeme süreci’ değildir. Bunun yanında yargılamaya hazırlık (önceki) ve hükmün uygulanması aşaması (sonraki) da altıncı maddenin kapsamı dâhilindedir. Örneğin ceza yargılamasında polisin yakalama anından itibaren kişi, altıncı madde kapsamında değerlendirilmeye tabidir. Bu anlamda “ceza iddiası” ve “sanık” kavramları iç hukukta konunun düzenlendiği yere göre değil, içerik yönünden ele alınacaktır. Altıncı madde medeni hak ve yükümlülüklerinin belirlenmesinde herkesin adil yargılanma hakkını garanti eder. Burada kapsama alınan hak “Bireyin taraf olduğu her türlü dava değildir.” Bilakis sözleşme metninden de anlaşılacağı üzere, sadece “medeni hak ve yükümlülükler” ile ilgili olanlardır. Medeni hak ve yükümlülükler aşağıdaki gibi sıralanabilir:
1. Özel Kişilerin Kendi Aralarındaki İlişkiler
Mahkeme, genellikle özel şahısların kendi aralarındaki ilişkilerden doğan davaları; medeni hak ve yükümlülük kavramı çerçevesinde değerlendirmiştir. Bunun için; sözleşme hukuku, ticaret hukuku, tazminat hukuku, aile hukuku, iş hukuku ve mülkiyet hukuku hep bu
kapsamda değerlendirilecektir.
2. Bir Tarafın Devlet Diğer Tarafın Özel Kişi Olduğu Durumda
Bu konuda mahkemenin somut olaya göre değerlendirme yaptığı görülmektedir; ancak bu durumları mahkeme, genellikle medeni hak ve yükümlülükler kapsamında tutmuştur. Bunların başında; mülkiyet iddiaları, istimlâk davaları, imar uyuşmazlıkları, emlak izinleri, mülkün kullanımından doğan davalar adil yargılama kapsamında değerlendirilmektedir. Bunun yanında altıncı madde, ticari faaliyetlere ilişkin olarak idarenin tutumunu içeren hususlardaki davalarda da uygulanır. Örnek olarak; restoranın alkol satabilme ruhsatının iptali, sağlık kliniği açma ruhsatı, özel okul açma izinleri gösterilebilir. Sosyal yardımı kapsayan davalarda da altıncı madde uygulanacaktır. Bunlara örnek vermek gerekirse; sosyal sigorta kurumu, sağlık sigortasından faydalanma, malullük, devletten emekli olma kararlarında Mahkemenin konuyu altıncı madde kapsamında değerlendirmesi olasıdır.
3.İdarenin Tutumundan Doğan Zararlarda
İdare ile yapılan veya yetkisinde bulunan sözleşmelerden, idari yargılamalarından, ceza yargılamalarından doğan zararlar için mahkeme, yine altıncı madde kapsamında değerlendirme yapacaktır. Bunun yanında mahkemenin idare hukukundan doğan uyuşmazlıklar için de aynı izleği işletip, konuyu medeni haklara ilişkin uyuşmazlık kapsamında değerlendirdiği açıktır. Bunun yanında şuna değinmek gerekir ki; idarece kesilen para cezalarının (idari kabahatler) kesin olduğu durumların sözleşmeye aykırı olduğu iddia edilmiştir.