11- Roma Hukuku / Hukuki Muamele
1

ROMA HUKUKU

HUKUKİ OLAY:

Hukuki olay, hukuk düzeni tarafından kendisine sonuç bağlanmış durumlardır. Bu durum doğadan kaynaklanabilir veya insan fiili olabilir. İnsan fiilleri de kendi içinde hukuka uygun fiiller ve hukuka aykırı fiiller olarak ikiye ayrılır. Hukuka aykırı fiiller kendi içinde haksız fiil ve borca aykırılık olarak alt bölümlere ayrılır. Haksız fiil, insanın kusurlu olarak hukuk düzeninin izin vermediği bir davranışta bulunmasıdır. Borca aykırılık ise, borç ilişkisinden doğan edimin yerine getirilmemesidir. Satıcının sattığı malı teslim etmemesi gibi.

HUKUKİ MUAMELE:

Hukuki muamele, belli bir hukuki sonuca yönelmiş irade beyanıdır. Hukuki muamele bir hakkın veya hukuki ilişkinin tesisi, değiştirilmesi veya  ortadan kaldırılması gibi hukuki neticeye varmak için bir veya birden fazla kişinin irade beyanında bulunmasıdır. İrade beyanı dış dünyaya yansımalıdır. Bir kimsenin hukuki sonuç elde etmeye yönelmiş iradesini bir beyanla dış dünyaya yansıtması gerekmektedir. Bu irade açıklanınca hukuk düzeni bu iradeye netice bağlar.

  • İrade beyanı sarih (açık) veya zımni (örtülü) olabilir. Sarih irade beyanı, iradenin dış dünyaya başka bir anlam taşımayacak şekilde beyan edilmesidir. Bu, söz, yazı, davranış yada taraflarca kararlaştırılmış belli bir işaretle olabilir. İradenin açık olarak beyan edilmesine yarayan vasıtalar dışında dış dünyaya akseden irade zımni olarak açıklanmış olur. Açık bir beyan olmamakla beraber hal ve şartlardan hukuki muamele iradesinin mevcut olduğu anlaşılabiliyorsa iradenin zımni olarak beyan edildiği kabul edilir.

HUKUKİ MUAMELE AYRIMLARI:

1- Borçlandırıcı – Kazandırıcı ve Tasarruf Muameleleri: Bu ayrım muamelenin malvarlığına yaptığı etki yönünden yapılmaktadır.

  • Borçlandırıcı hukuki muameleler, borç ilişkisine taraf olanlardan en az birisini borç altına sokan, onu belli bir davranışta bulunmaya zorlayan ve borç ilişkisinin konusunu ifa etmeyi öngören işlemlerdir. Alım-satım ve stipulatio gibi. Bunlar malvarlığının pasifini çoğaltırlar.
  • Tasarruf muameleleri, hak durumunda doğrudan doğruya değişiklik meydana getiren işlemlerdir. Bunlar bir hakkın devri (mancipatio ile mülkiyetin nakli), bir hakkın sona erdirilmesi (kölenin azat edilmesi) veya bir hakka külfet yüklenmesi (gayrimenkul üzerinde rehin hakkı kurulması) şeklinde olabilir. Tasarruf muameleleri malvarlığının aktifini azaltır.
  • Kazandırıcı muamele ise, bir kimsenin diğerine malvarlığına giren bir menfaat kazandırmasıdır. Kazandırma esas itibariyle ya bir borçlandırıcı muamele ile yada tasarruf muamelesiyle gerçekleşir. Kazandırıcı muameleler belli bir amacın gerçekleşmesi için yapılır. Bu amaca causa (hukuki sebep) denir. Başlıca 3 tane causa vardır. Bunlar:

+ Causa Solvendi (İfa Sebebi): Bir borç ilişkisindeki edimin ifa edilmesi halinde mevcuttur. Alım-satım akdinde satıcının sattığı atı devretmesi ifa sebebiyle yapılan bir kazandırmadır.

+ Causa Credendi (Alacak Sebebi): Bir alacak hakkı elde etmek için yapılan kazandırma sebebidir.

+ Causa Donandi (Bağışlama Sebebi): İvazsız kazandırmaların hukuki sebebidir.

Burada kazandırıcı muameleyi yapan bir karşılık elde etmemektedir.

2- Tek Taraflı – İki Taraflı hukuki Muameleler: Bu ayrım hukuki muamelenin oluşması için gerekli olan irade beyanı sayısı yönünden yapılmaktadır.

  • Tek taraflı hukuki muamelelerde hukuki sonucun meydana gelmesi için tek bir kişinin irade beyanı yetmektedir. Vasiyetname, azat etme gibi.
  • İki taraflı hukuki muamelelerin, yani akitlerin oluşması için birbirine uygun ve karşılıklı irade beyanlarına ihtiyaç bulunmaktadır. Akitlerin meydana gelmesi için irade uyuşması (consensus) gerekmektedir. Bu irade uyuşması açık veya zımni beyanlarla olabilir.

Akitler müşterek hukuktan itibaren kendi içlerinde iki taraflı akit ve tek taraflı akit olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu ayrım akitte her iki tarafında borç altına girip girmemesine göre yapılmaktadır. İki taraflı akitlerde kendi içinde tam iki taraflı akit ve eksik iki taraflı akit olmak üzere yine ikiye ayrılmaktadır.

Tek taraflı akitlerde iki taraf hukuki muamelede bulunduğu halde taraflardan sadece biri borç altına girmektedir. Stipulatio, karz akdi ve bağışlama gibi.

İki taraflı akitlerdeyse tarafların her biri alacaklı veya borçlu olabilir. Tam iki taraflı akitlerde, her iki tarafta borç altına girmektedir. Alım-satım akdini örnek olarak verebileceğimiz bu gruba sinallagmatik akitler de denmektedir. Bu akitlerdeki karşılıklı edimler hem doğuş hem de fonksiyon bakımından birbirinden ayrılmaz niteliktedir. Bunlardan birinin doğuşu imkansız hale geldiği takdirde kural olarak diğeri de doğmaz veya sona erer. Sinallagmatik akitlerde karşı edimi talep eden taraf mutlaka kendi edimini ifa etmek yada ifasını teklif etmek zorundadır, aksi takdirde karşı taraf edimini yerine getirmeyebilir.

Eksik iki taraflı akitlerde, bir taraf daima borç altındadır, diğer taraf ise bazen borç altındadır.. Örnek olarak vekalet akdi verilebilir. Bu akitlerde vekil daima borçludur, vekalet veren ise bazı hallerde borçlanır.

3- Sağlararası Hukuki Muameleler – Ölüme Bağlı Hukuki Muameleler: Sağlararası hukuki muameleler, hükümlerini muameleye taraf olanların hayatları sırasında doğurur. Alım-satım ve bağışlama gibi işlemler bir kimsenin yaşamı sırasında etkilerini gösterir. Ölüme bağlı muamelelerde ise netice tasarrufta bulunanın ölümünden sonra ortaya çıkacaktır. Vasiyetname bu muameleyi yapan kişinin malvarlığını onun ölümünden sonra etkileyecektir.

4- İvazlı–İvazsız Hukuki Muameleler: Karşılıklı edimlerin değiştirilmesine yönelen muameleler ivazlı muamelelerdir. Alım-satım ve trampa gibi.

Buna karşılık bir kimse bir muameleyle sadece kazandırmada bulunuyor ve karşılığında bir şey ele etmiyorsa ivazsız muamele söz konusudur. Bağışlama gibi.

5- Sebebe Bağlı Hukuki Muameleler –Soyut Hukuki Muameleler: Sebebe bağlı (illi) muamelelerin geçerliliği, sebebin geçerliliğine bağlıdır. Sebep, hukuki muamelenin vazgeçilmez bir unsuru haline getirilmiştir. Sebep yoksa, imkansızsa veya geçerli değilse hukuki muamele beklenen sonucu meydana getirmez.

Soyut (mücerret) hukuki muameleler ise, yöneldikleri sebebin varlığından, imkansızlığından veya geçersizliğinden etkilenmeyen muamelelerdir. Bu muamelelerinde bir sebebi mevcuttur fakat hukuki muamele ile sebebi arasındaki bağ adeta koparılmıştır.

Mücerret bir muameleden dolayı alacaklı olan kimse açtığı davada yalnızca muamelenin geçerli olup olmadığını ispatlayacaktır. Buna karşılık sebebe bağlı bir muameleden dolayı açılan davalarda hukuki muamelenin sebebinin ispatı gereklidir. Roma hukukunda stipulatio hem illi hem de mücerret olabilirdi. Yapılan stipulatio’da sebep belirtilmişse stipulatio sebebe bağlı olarak yapılmış oluyordu. Mesela alım- satımdan dolayı stipulatio yapılmışsa ve bu alım-satım her hangi bir nedenden dolayı geçersiz ise stipulatio’dan dolayı borç doğmaz. Buna karşılık stipulatio’da sebep belirtilmemişse burada borç mücerret bir borç ilişkisine dayanmaktadır. Bu borcun alacaklısı alacağını almak için dava açtığında borcun hangi sebepten doğduğunu kanıtlamak zorunda değildir. Ancak borçlu borç sebebinin geçersiz olduğunu iddia ediyorsa bunu ispatlamak zorundadır.

Klasik devirde mülkiyetin devrine yarayan mancipatio ve in iure cessio mücerret muamelelerdi. Mülkiyetin hangi sebebe dayanarak geçirildiği muamelenin içeriğinden anlaşılamazdı ve bu mülkiyeti nakil muamelelerinin sebebini teşkil eden borçlandırıcı muameleler geçerli olmasa bile mülkiyet geçerdi. Bu durumda mülkiyeti geçerli bir sebep olmaksızın elde etmiş bulunan kimseye haksız iktisap davası (condictio) açmak gerekirdi. Buna karşılık traditio klasik devirde sebebe bağlı bir muameleydi.

6- Şekle Bağlı Olan ve Olmayan Hukuki Muameleler: Hukuki muamelelerin meydana gelmesi için gerekli olan irade beyanının belli bir biçimde dış dünyaya aksetmesini hukuk düzeni emretmişse şekle bağlı irade beyanı ve dolayısıyla şekle bağlı hukuki muamele söz konusu olur. Bu şekle riayet etmeme hukuki muamelenin geçersiz sayılması sonucunu doğurur. Buna karşılık hukuki sonuç doğurmaları için şekil gerektirmeyen yani şekle bağlı olmayan hukuki muameleler de söz konusu olabilir. Alım-satım ve kira akdi gibi.

Roma hukukunda klasik devrin başlarına kadar ancak belirli şekillere uygun olarak yapılan muameleler hüküm doğurmaktaydı. Bu dönemde şekil hukuki muameleye ilave edilen bir unsur değil, gerçek anlamda bir sıhhat şartıydı. Hukuk düzenin aradığı şekle uygun davranıldığı takdirde muamele oluşur, iradeye fazla önem verilmezdi. Roma hukukunda şekilci muameleler stipulatio, mancipatio ve in iure cessio tarzında gerçekleşmekteydi.

Klasik devirden itibaren irade, hukuki sonuç doğurmada daha fazla önem kazanmaya başladığı için şekil işlev değiştirmiştir. Bu devirden itibaren şeklin daha çok hukuki muameleyi yapan tarafları iyi düşünmeye yöneltmek, işlemde açıklık sağlamak ve ispatı kolaylaştırmak gibi işlevleri gözönüne alınmaya başlanmıştır.

Roma hukukunda esas olan sözlü şekildi ancak klasik sonrası devirde doğu hukuklarının tesiriyle yazılı şekil hakim olmaya başlamıştır.

Şekle bağlı olmayan muameleler, yani belli kelimeler ve yazı kullanılmadan, merasimli davranılmadan yapılan işlemler Roma hukukunda istisnaidir ve bunlar daha ziyade ius gentium’un tesiriyle ve praetor’un faaliyetleriyle hukuk alanına girmişlerdir. Roma’ya özgü şekilleri gerçekleştiremeyecek olan yabancılarla fides’e (sözünü tutma) dayandırılan işlemler yapılmaya başlanmıştır.

Roma Hukuku Bazı Ders Özetleri

Roma Hukukunun Diğer Ders Özetleri İçin Tıklayınız.

Bu Yazıya Tepkiniz Ne Oldu?
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    alk_l_yorum
    Alkışlıyorum
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    d_nceliyim
    Düşünceliyim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    _z_ld_m
    Üzüldüm
  • 0
    _ok_k_zd_m
    Çok Kızdım

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

Sizin bu konudaki yorumunuz nedir?